KADI NİMET BALIKÇISI VE RODİ
Nimet Köseoğlu yani Nam’ı diğer “Nimet Baba”, “Kadı Nimet”, “Balıkçı Nimet” 2002 yılında Aydın’daki çiftliğinden ayrılırken, İstanbul’da kendisine arkadaşlık etmesi için çok sevdiği ve “RODİ” ismini verdiği kazı da yanına alır. Rodi; asil duruşu, sevecenliği ve hatta biraz bıçkınlığı ile aynı babası gibi çok kısa zamanda bütün çarşı esnafının “sevgilisi” olur.
Nimet Baba; ATATÜRK hayranı bir balıkçıdır. Kadıköy Balık Çarşısı içindeki dükkanının bütün duvarları baştan aşağı ATATÜRK’ün çeşitli zamanlarda çekilmiş siyah beyaz fotoğrafları ile kaplıdır.
İlk zamanlar sadece tezgahta balık satan Nimet Baba, zaman içinde işleri geliştirir. Bir yandan balık satar, bir yandan pişirip masalara servis etmeye başlar. Zamanla işler büyür. (Bugün evlatları tarafından Kadıköy Çarşı içerisindeki en şöhretli ve en leziz balık lokantasına dönüştürülmüştür)
Nimet Baba; “ 2 oğlum var, bir de işte bu…” diyerek kaz Rodi’yi gösterir her sefer soranlara…
Rodi, babası ile her gün kahveye gider gelir. Çayını her zaman tek şekerli içer. Kırmızı ışıkta asla karşıdan karşıya geçmez. Yeşil yanana kadar hiç acele etmeden bekler. Akabinde salına salına “babasının” önünde ve yanında bütün çalımıyla yürür. Çarşı’da gezerken onun yanından asla ayrılmaz. Bütün çarşı esnafı onu tanır, sevgi ve saygı gösterir.
Rodi sanki yüce gönüllü babasının başka bir canlıda vücut bulmuş replikasıdır.
Nimet Baba, Rodi ile konuşur. O da ona kendi lisanında cevaplar verir. Günün birinde yaşanan bir olay herkesi hayretler içinde bırakır. Aşağıda kulak verelim.
“Rodi, bağıra çağıra, zıplıya zıplıya, kanatlarını çırpa çırpa kavede oturan Nimet Baba’nın yanına gelir birgün. Herkes dikkat kesilmiştir. Heyecan içinde, uzun uzun birşeyler anlatır Rodi. Nimet Baba çıt çıkarmadan dinler. Rodi sustuğunda Nimet Baba bir anda öfkeyle ayağa fırlar “Gösteririm gününü o hanımefendiye şimdi ben…” diyerek önde Rodi, arkada Nimet Baba Kadiköy sokaklarına dalarlar. Meraklı esnaf peşlerinde, sokakları bir bir geçerler. Sonunda Rodi, sokağın birinde gagası ile hızlı hızlı yürümekte olan bir kadının eteğine yapışır ve durdurur onu. Bağıra çağıra babasına bir şeyler anlatır bir yandan kanatlarıyla onu işaret eder. Kadı Nimet karşısında bir hanım görünce yumuşar, nazik bir şekilde; “Hanımefendi, niye ayağına basıyorsunuz evladımın” diye sitemkar bir şekilde sorar. “Vallahi bilerek basmadım, özür dilerim” diye cevap verir aynı hanımefendi, üzgün bir şekilde…Meraklılar dağılır dağılmasına ama, bir o kadar da şaşkındır herkes.”
“Ben sıkılmadım senden / Sözlerinle savur deryalara beni / Acıma bana / İş gözlerine kalacak olursa eğer / Hiç bir yere gidemem ben / Demirimin tırnakları takılmış kirpiklerine / Öyle dolanmış ki bana / Ölmem lazım / Yaşarken sökmem mümkün değil.”
Nimet Baba, 2008 yılında hayata gözlerini yumar. Can dostu Rodi önceleri durumu anlayamaz. Asabileşir, sessizleşir, yemeden içmeden kesilir. Ne zaman ki artık Nimet Baba’nın geri gelmeyeceğini anlar, işte o zaman ölüm orucuna başlar Rodi ! Hayattan elini ayağını çeker. Onu yaşatmak için Nimet Baba’nın evlatları her yolu denerler, elleriyle beslerler, serumlar bile verilir ama başarılı olamazlar. Ölüm orucunun sonucu kaçınılmaz olarak Rodi hayata gözlerini yumar ve çok sevdiği “babası” Nimet Baba’ya kavuşur. Karacaahmet Mezarlığı’nda ayak ucuna gömülür.
“ Bir dudak payı bırakıyorum son kadehte / Büyük bir dudak ama / Etli / İştahlı / Hafif aralık / Değil mi aylardan Aralık / Değil mi aklımın bütün kapıları aralık / Sonu belli oldu şimdiden gecenin / Düşler galip / Gerçekler mağlup / Hasretini çekiyorum berabere kaldığı günlerin.”
“Nimet Baba’nın anısına…”
RODİ NİYE İNTİHAR ETTİ
Size şimdi bir yol haritası çizeceğim
Ama sadece göz yetmez burun lazım biraz
Kadıköy e geldikten sonrası kolay
Koklaya koklaya doydun mu sen hiç
Boğaz lüferi çok fena asaletinden insan kıyamıyor yemeye
Fakat bir barbunlar gelmiş ki sabahtan
Aynı benim gibi serseri
Ne bulmuşlarsa giymişler üzerine deli gibi
Bir çılgınlık yaptım
Verin tavaya dedim şunları aslanlar gibi
Baktılar yanıklar var üstümde ızgara kesmeyecek beni
Kararlı görünce ikiletmedi birader
Kanaya kanaya iyileşirmiş yaralar
Ya gezdim her yeri evelallah da
Dünyanın hangi hiçbir ülkesinde
Bir hamur halkayı
Önünden bir mini etekli geçerken
Hem tatlı hem sıcak diye
Nasıl satarsın be ne olur biri söylesin bana be kardaş
Mozaik bu toprağın icadı
Ülkemin her santimine benim canım kurban
Karun kim ki benim yanımda kim
O kadar zengin olmuşum ki ben
Demin merkez bankası geçti yanımdan seyyar
Simitten nazar boncuğuna dönmüş tabla
Gözümü kaçırdım
Bir nazar boncuğu daha alırsam eğer kesin kovacaklar evden
Yüreğin gözükecek sokakta bile yürürken
Nazar bu
Değecekse değer
“Ve tam o sırada Zeki çıktı karşıma iyi mi..!
ZEKİ
Zeki 49 lu
Her bir adımı bir yüzyıl
Pantolon ceket sağ elinde tahta bir baston
Sol omuzunda verevine bir askı içinde boy boy tespihler asılı
Elim gitti arka cebime ne varsa bozuklar
İhya edeceğim güya onu
Ben nereden bileyim Zeki sarraf
Ben mal satmadan para kabul etmiyorum dedi Zeki
Sen zarafete bak
Ben dilenci değilim de diyebilirdi
Tespihler on liradan başlıyor en pahalısı yirmi
Dedim Zeki bunlar Atatürk lirası mı
Durdu bir baktı ki bana
İçinde şeref var gurur var asalet var
En mühimi insanlık var insanlık içinde o bakışların
İki dolunay doğdu gözlerine
Haruki Murakami bunu anlatmaya çalıştı bence
Anlamamışım Zeki karşıma çıkana kadar
Çok isterdim o anda
Gözlerinin içini görmenin Zeki nin
Zeki konuşmadı Zeki konuşamadı
Çenesi titredi biraz
Konuyu değiştirdim hemen
Zeki hassas anladım Zeki bazı konularda özellikle çok hassas
Bir tespih seçtim siyah beyaz imamesi hariç
Zeki konuşası yok zorladım biraz
İşler nasıl Zeki dedim
Çok şükür dedi
Karınca gibiyim her zaman karnım doyar
Aç kalırsın bir gün dedi aslan olursan
Zeki gözleri yerde ruhu göklerde
Beyaz saçlı ufak tefek bir adam
Beni öyle bir benzetti ki akşam akşam
Koşa koşa gittim eve saklandım kendime
Bir şey içmek istemedi canım
Kendiliğinden sabah olur yine inşallah
…ve devam ediyoruz kaldığımız yerden, hiçbir şey aynı kalmaz bildiğimiz halde.”
…Benim bütün dostlarım mücevher gibidir
Yüreğimdeki yerleri hep bellidir hep aynı yerdedir
Arada çıkarırım onlar kadife kesesinden
Tozlarını alırım dikkatlice sonra tekrar yerine koyarım
Bu operasyonda olmazsa olmaz tek şey
Her biri bir ton
Gözlerimde iki damla yaş
Nimet Baba ömürsün valla
Öldükten sonra yaşamak inşallah benim de başıma
“Kadı Nimet Balıkçısı” burası
Kim ne hale düşerse düşsün
Yolu düşsün en az bir kere buraya
Gerçekler acıtıyorsa gelin buraya düş kurmaya
Zaman dost değil düşman
Rodi kim diye merak ediyorsunuz değil mi hala
Rodi bir kaz bildiğiniz kaz
Bir balıkçı kabadayı ve bir kaz
Nam salmışlar çarşıya çünkü onlar dost
Nimet Baba Rodi Ben
Ve senin hatırlamak istediğin her şey hepsi burada gel
Rokalar boyum kadar
En ufak bir şikayetini de duymadım balıkların şu ana kadar
Hesap mı
Sen hiç merak etme veririm her şeyin hesabını ben
“Rodi’nin anısına…”
RODİ
Rodi aradı dün gece özel hattan
Hayırdır inşallah dedim
Şöyle bir silkindim
Aman ne göreyim inanmazsın bağlanınca sıkayptan
Nimet Baba ile sarkıtmışlar ayaklarını suya
Kakara kikiri bir muhabbet bir muhabbet
Yahu böyle bir neşe görmedim ben
Hava da nasıl güzel
Güneşli sanki bitmeyen bir bahar gibi
Artık aynı lisanı konuşuyorlar
Ben onlayn olunca Nimet Baba ciddileşti biraz
Recep ile Ümit İyi bakıyorlar mı sana
Diye sordu kafasını geriye atarak
Rodi sus pus
Katlamış kanatlarını dikkatle bana bakıyor
Ne desem bilemedim.
Bak keyiften ölürsem eğer
Sorumlusu sensin Nimet Baba
Dedim onlara
Sanırım bu hepimize yeter…
Bir KAHVE MOLASI’nın daha sonuna geldik değerli dostlar. Bir Kadıköy şiirimle size veda etmeden önce çok değerli dostlarım Ümit ve Neslihan KÖSEOĞLU çiftine, Recep KÖSEOĞLU’na, elleri öpülesi muhterem annelerine ve bütün “TAYFALARIMA” köşemizden çok selam ve sevgilerimi yolluyorum!
KADIKÖY SOKAKLARI
Korka korka uzaklaşıyorum kendimden
Gereksiz bir şey aslında
Aslında daha makul bir şey kendine yaklaşmak korka korka
Geçen yine dışarıdan baktım kendime
Bilmiyorum nereden geldi aklıma
Çok korkunç bir şey gördüm anlatması zor
Hiçbir şey göremedim aslında
Bugün kendim kadar olacaktım hepsi bu kadar
Onu bile olamadım maalesef
Soğumuş çorba kıvamında deniz
Hava buz gibi sıcak
Kendi halindeliğinden rahatsız her şey
Kirli kaldırımlar hariç
Her şey plastikten artık
Kıracak bir şeyler arıyorum etrafta
Kadıköy Sokakları’nda
Kendi halimden başkasını bulamıyorum maalesef
Kaynak:
KADIKÖY’DE BİR KAZ İLE İNSAN DOSTLUĞUNUN HİKAYESİ! TALİP KAPTANIN DUYGU YÜKÜYLE